3 Mayıs 2011 Salı

12- Yedek Subay Talimgahını Bitiriş ve Ağır - Hafif Makinalı Tüfenge Ayrılışım

Talimgahı 'A' sınıfı ile bitirdim.
"EMRE AMADE" olarak BOSTANCI'da bir Köşk'e nakledildik.
CEPHEYE HAREKETimizi bekliyoruz.
Bir gün bir emir geldi: Emre Amade Bölüğünden Ağır Makinalı Tüfenk Kursuna Talimgah Kumandanı RABE tarafından namzet seçilecek.
Hemen Saf-ı Harp Nizamına geçtik.
Rabe, karşısına geldiği her Namzedin yüzüne şöyle bir bakıyor ve yanındaki Subay'a soruyor, ondan aldığı izahat üzerine ayırıyordu.
Benim de karşıma geldi.
Sert bir adam olmakla beraber temiz bir yüzü vardı. Bakışlarını gözlerime dikerek beni de ayırdı.
Bu suretle YAKACIK'ta bulunan AĞIR MAKİNALI TÜFENK taburu'na Kurs'a gönderilmiş oldum.
Böylelikle bir kaç ay da orada geçti.
Kurs'u mükemmel bir şekilde ikmal ettik.
Artık bu def'a Cephe'yi kat'i surette boyluyorduk.
O sıralarda: "Kurs gören bu Namzetlerin içerisinden Hafif Makinalı Tüfenk Kursuna Namzet ayrılacak." diye yeni bir emir geldi.
Bu def'a da başka bir Alman Binbaşısı geldi. Bölük Komutanının tavsiyesi ile beni Kartal'da teşekkül eden Kurs'a ayırdılar.
Tatlı, acı ve gülünç hadiselerle dolu bir Kurs hayatı da Kartal'da başladı.
Az zamanda aynı Bölüğe “Talim Heyetinden" olarak intihap ve tayin edildim.
Subay sınıfına henüz dahil olmadığım halde Bölüğümüze kurs'a gelen Asteğmen ve Teğmenlere öğretmenlik yapmak beni çok üzüyor ve müşkül durumlara sokuyordu.
Talime çıkmak istemeyen ve talime ehemmiyet vermeyen, zaten Cephe'ye sevklerini beklemekte olan bu Subaylarla uğraşmak bir idare meselesi idi.
Onlarla iyi geçindiğim ve gayet gevşek muamele yaptığım için ricalarıma, istemeye istemeye boyun eğer katlanıyorlardı.
O zamanlar Subaylarda uzun ve bel'den sarkan Kılıçlar vardı. Hafta sonunda İstanbul'a izinli gidip geç vakit Bölüğe dönen bu Emre Amade subayların Kainat umurlarında değildi. Kılıçlarını şakırdata şakırdata sarhoş bir halde uzaktan bağırıp çağırarak bölüğe gelirler ve derhal sızarlardı.
Bir az sert muamele tatbikine kalkışılsa: "Vay efendim, sen kim oluyorsun? Bir Subay'a karşı bu küstahça hareketi sana hangi makam, hangi rütbe verdi?" diyerek henüz Namzet bulunduğumu bana hatırlatıyorlardı.
"Allahım, ben ne zaman Subay olacağım? Ah bir kere olsam, o zaman ben size bu hareketlerinizin hesabını sormasını bilirim." diyerek dualar ederdim.
Benimle birlikte bir arkadaş daha vardı. Fakat o Subay'dı: Muammer. (İş Bankası Umum Müdürlüğü yapmış Muammer Eriş.)
Çok sakin ve terbiyeli bir gençti. Bu Subaylarla uğraşmaktan o da sıkılıyordu.
Nihayet bir gün, Harbiye Nezaretinden tasdik edilmiş SUBAY'lık emrim geldi.
Hiç vakit kaybetmeden derhal bir kat elbise, sırmalı Kalpak ve Meç alarak Bölüğe geldim.
Ertesi günü mevkim değişmiş, karyolamı Subaylar odasına nakletmiştim. Benimle alay eden o kahramanlar birdenbire yüzüme gülmeye ve Talim emirlerimle derslerini sessiz sedasız dinlemeye başlamışlardı. Ben de bu arkadaşlara misafir muamelesi yapmaya ve elimden geldiği kadar gönüllerini alarak iyi bir tesir bırakmaya çalışıyor, dargın olarak gitmelerine vicdanım razı olmuyordu.
Daha sonra Kurs'u ikmal ederek CEPHE'ye sevk edilmek üzere bölüğümüzden ayrıldılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder