30 Haziran 2017 Cuma

40 - İstiklal Harbi Madalyamın Başından Geçen Macera

Seneler insafsızca akıp gidiyor.

Zannedersem, bir 30 Ağustos Zafer Bayramında Samsun’da Park’ta dolaşmakta iken, Harp Arkadaşım Ünyeli Zihni ile karşılaşıverdim.
Sarılıp öpüştük ve kanepelerden birisine oturduk.
Bir müddet konuştuktan sonra beni şöyle bir süzdü ve:
"Madalyanı niçin takmadın?" dedi.
"Ne Madalyası, İstiklal Harbi Madalyası mı? Maalesef, o nesneden bize layık görüp de henüz lütfetmediler." diye cevap verdim.
"Amma da yaptın ha... Ben, Ünye’de arkadaşlara diyorum ki; Henüz İstiklal Madalyası olmadığı zaman cephedeki fevkalade hizmetimize karşılık ilk Madalyayı Samsun’da Safa Bey ile Ben aldım. Sizdekiler ise Umum meyanında verilen madalyalardır.
Hâlbuki sen daha Madalya almamışsın. Yahu, sen ne biçim adamsın? Hakkını niçin aramıyorsun be?" diye benimle alay da etti.
Fena halde içerlemiştim bu sözlere.
Her sene, yoklama için gittiğim Şube'de, Şube Reisine ve arkadaşlara Madalyamı sorar, "Yazdıydık", "Henüz gelmedi", "Yazacağız" cevabını alır, tekidini rica eder ayrılırdım.
Seneye kadar bekler yine sorarım ve aynı cevapları alırdım. Bu şekilde seneler de gelip, geçti.
Fakat bu karşılaşmadan sonra artık dayanamadım.
Zihni, benim gözlerimi açmıştı.
O'nun göğsündeki Madalya kalbime kızgın bir parça halinde yapışmıştı.
Bu acı ile çalışmakta olduğum Samsun Nakliyat Ambarına geldim.
Atatürk’e hitaben bir mektup yazdım.
Bitirdiğim zaman bir az dokunaklı olduğunu gördüm. Zihni'nin lafları zihnimi allak bullak etmiş, hırsımı kalemden almıştım.
Kütahya Muharebesinde, Arslanapa Köyü civarında düşmanın bir Taburunun imhasından dolayı Kolordu'nun 4/2/1338 tarih Ş 1631/4069 numaralı yazılarında ve Garp Cephesi Kumandanlığının 31/12/1335 tarih ve Ş 14 23 numarası ile Harpteki hüsnü hizmetine mukabil almış olduğum Madalyayı bu güne kadar vermediklerinden bahsediyor, Cephe gerisinde çalgıcı, levazım vesaireye derhal verildiğini, benim ise bizzat Harp Meydanında aldığım madalyanın alınmasına muvaffak olamadığımı yazarak şöyle diyordum:
"Ben, şeref düşkünü değilim. Yalnız, manevi bir kıymeti haiz bulunan bu madalyayı sırf çocuklarıma bir hatıra bırakmak için istiyorum. Hem aynı zamanda bu benim hakkımdır. Hakkını aramayan da insan değildir. Hiç olmazsa Umum meyanındaki Madalyalardan verilmesi için Devletlerine intizar ediyorum."
Mektubu Postaya verdikten on gün sonra Atatürk’ün şiddetli bir emri şubeyi alt üst edivermişti. Şubede, Samsun ambarında çalışan arkadaşlardan Yaşar Bey askerlik yapıyordu. Gelen emrin suretini çıkarıp getirdi.
ATATÜRK, Milli Müdafaa Vekaleti vasıtasıyla Tokat’ta Kolordu Kumandanı Abdullah Paşa'ya bildiriyor. Abdullah Paşa da Tümene. Nihayet emir de Şubeye geliyor.
Gelen emirde:
"Yedek Üsteğmen Safa Efendinin Madalyası bu güne kadar neden verilmemiştir? Kendisine derhal verilerek bir imza alınıp gönderilmesi" bildiriliyordu.
O zaman Şube Reisi tesadüfen, benim Tabur Komutanım Binbaşı Hilmi Bey idi.
Hilmi Bey bana telefon etti:
"Safa, Madalyan geldi." dedi.
Gittim, Madalyayı istedim.
Madalya yokmuş, kâğıdı gelmiş. Madalyayı sonra alacağımı bildirdiler.
Ne yapalım, buna da eyvallah.
Madalyanın kâğıdını aldım.
Gel zaman, git zaman, ATATÜRK VEFAT etti.
Benim, madeni Madalya hala gelecek.
Tekrar Şubeye gittim. İhtiyar bir Şube reisi vardı. Madalya meselesini her Şube Reisi gibi o'na da anlattım: "Şimdi de İSMET PAŞA'ya mı yazayım?" dedim.
Adamcağız: "Vallahi yaz kardeşim. Ne yapalım gelmiyor." dedi.
Aradan bir müddet daha geçti.
Bir gün Şube'ye Şükrü isminde bir Topçu Binbaşı geldi. Vaziyeti ona da anlattım tabii.
"Madalyanı derhal getirttireceğim." dedi, bana da bildireceğini ve müsterih olmamı ilave etti.
Teşekkür ederek ayrıldım.
Hakikaten Şükrü Bey sözünde durdu ve bir ay sonra Madalyam geldi.
Şükrü Bey beni telefon ile Şube'ye çağırarak kendi eli ile Madalyamı taktı.
Takılan Madalya, Garp Cephesinin verdiği Madalya değil de, Umum Meyanında verilen madalyalardandı.
Ne yapalım. 

S O N

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder