Talimlerdeki teferruattan bahsetmek sahifelerle yazı yazmayı icap ettireceğinden bu talimlerden bende silinemeyecek hatıralar bırakan bazı kısımlarını da yazmadan geçemeyeceğim.
Sabahları, "Bülbüller öter, neş'e ile yürüyelim arkadaşlar." diye bülbüllere, doğan güneşe, bu güzelim dağ ve denizlere hitap ederek sert adımlarla yürüyen bölükler bir az sonra kendilerini şehir haricinde düz arazide bulurlardı.
Bu Bölükte en ziyade ehemmiyet verilen şey "SİLAH OMUZA" dır.
Öyle bir “Silah Omuza" ki, cidden takdir edilmeye muhtaç.
“Silah Omuza" komutası verildiği zaman sağ eldeki silah bir yıldırım hızı ile yerden kalkar, göğüs hizasında sol ele verilir verilmez boş kalan el bu sür'at neticesi henüz kavisini kaybetmeyen kayışa "ŞIHRAK" diye bir ses çıkarmak suretiyle vurup kayışı tutar, göğüs ilerisinde pek az bir bekleyişten sonra sol elin alttan itişi ile sağ omuz üzerinden ve yüksekten kayış omuza, tüfek de arkaya asılmış ve sol el yerine gelmiş bulunur.
"RAHAT DUR"
Bu komut da aynı çevik ve güzel hareketlerle yapılır.
Öyle bir sür'at, intizam ve tempo tahtında olacak ki, diğer arkadaşlarla beraber yapıldığı zaman intizam ve birliği muhafaza etsin.
Bunun için de saatlerce, günlerce bu "Silah Omuza" ve 'Rahat Dur" komutunu her kes yalnız başına yapar yapar yapar.
Nihayet Öğretmen Mangasının öğrendiğine kanaat getirdikten sonra birlikte yapılmaya başlanır.
Rüzgarın tesirinden veyahut kayışın aksi bir hareketinden kayışı tutamayarak intizamı bozan bir arkadaş olursa tekmil manga kabahatli görülerek dört bir tarafa koşturulur, terletilir, yordurulurdu.
Günler geçtikçe talimlere Bölük Komutanı da müdahale etmeye başladı. Böylelikle artık, "Bölükçe Hareketler" başlamıştır.
Tekmil Bölüğün "silah omuza"sı ve "Rahat Dur" u bir kişi tarafından yapılıyormuş gibi bütün eller, kollar bir makina intizamı ile aynı zamanda harekete geçecek ve bu gösteriş hareketi, nazarları okşayan dalgalar, birden çizilen ve kaybolan hatlar şeklinde ikmal edilecektir.
Bir kaç yüz kişinin her "Silah Omuza"yı ve "Rahat Dur"u bir ses ve bir hareketle becerebilmesini talih eseri olarak kabul etmek icap eder. Bunun için o bölük neler çekmez neler?
Her yanlış hareket umuma teşmil edilerek tekmil bölük tahkir ve tecziye edilirdi.
Daha sonra saffı harp nizamında bölükçe çarklar yaptırılır.
Bu çark'lar müteharrik bir tahta perde gibi aynı hizada ve bir merkez etrafında dönecektir. Bölüğün merkezinin dışarı çıkmaması veya içeri giderek bir yay şekli almaması için yine günlerce çalışmaya ihtiyaç vardır.
Hiç unutmam: Bir gün ne gibi bir hareket yanlışlığı yapılmışsa hatırlamıyorum, bütün bölüğe Zeki Bey öyle bir
ceza verdi ki, o saati hatırladıkça yaşıyormuş gibi titrerim.
Talimhane meydanında tek bir ağaç vardı.
Bölük, manga kolunda ve silahlar omuzda olduğu halde bu ağacın etrafında "Marş marş” la dönmeye başladı. Öğle zamanının yakıcı güneşi altında bilmem ne kadar zaman bu ağacın etrafında döndük döndük.
Bölük birer birer dökülmeye başladı.
Zeki Beyin bu döküntülere yaptığı muamele insanlık haricinde olduğundan bu hale maruz kalmamak için dişlerimi sıkarak sebat ediyorum.
Ne kadar döndük bilmiyorum. Nihayet durdurulduk.
Bitkin ve üzgün bir halde Bölüğe geldik.
Bostancının bir Köprüsü vardır, yer altından geçer.
Bu köprünün altı betondur. Yürürken aksi seda yapar.
Öğretmenler günde bir kaç def'a bizi oradan geçirerek "DİZÇÖK" kumandası vererek çıkan sesten zevk duyarlardı.
Dalgın bulunup da diz çökmekte geç kalan olursa geri dönülür, 'Bir' ses meydana getirene kadar köprünün altında köstebekler gibi uğraştırılırdık.
Her şeye rağmen Komutan'ın iyi hareketleri de eksik değildi. Teşvik maksadı ile bir gün dedi ki;
"Yalnız başına, noksansız ve hatasız olarak bütün harekatı kim yaparsa ona, İstanbul'a Çarşamba gününden izin vereceğim. Yapacağım diye çıkıp da yapmayana da izinsizlik cezası vereceğim."
' O zamanlar ben Onbaşı olmuştum. Bir Manga Namzeti idare ediyordum.
Bu yaman teklife nasıl cesaret ettiysem, bir ok gibi silahımla derhal fırladım.
Benimle birlikte (Emniyet Müdürlüğü yapmıştır.) Sultani arkadaşım Vakfıkebirli Ziya da çıktı.
Harekete bir makine intizamı ile başladım.
Öyle bir hareket ki, Bölük Komutanının hata yakalamaya çalışan dikkatli bakışları karşısında muvaffakıyetle neticelendi. 'Bravo" demekten başka da çare bulamadı.
Arkadaşlarımın alkışları arasında imtihanı kazanmış ve izni hakketmiştim. Benim gibi Ziya da kazandı.
Çarşamba günü, herkesin kıskanç bakışları önünden geçerek istasyon'a yollandık.
Bizim, bin heyecan ile muvaffak olduğumuz bu imtihandan kazandığımız mezuniyet şundan ibaretti: Komutan çarşamba gününden izin kağıdı veremiyor ve diyor ki: "Ben size tarafımdan izin veriyorum. Eğer POSTA edilecek olursanız mes'uliyeti size aittir."
İşte, Lügat'a bir kelime daha kazandıran bir İZİN.
Bir gün evvel gitmenin hatırı için İstanbul'da Posta edilmek tehlikesi altındayız.
Her şeye rağmen İstanbul'a gidiyoruz da.
Her zaman korku ve tetik üzerinde bulunmak, uzaktan ENVERİYELİ (O zaman Enver Paşanın icat ettiği bir serpuş) bir Subay göründüğü zaman bir yere savuşabilmek için hazırlıklı bulunmamız lazım.
Devriye'ye tesadüf etmeden İstanbul'da gezmenin imkânı var mıdır hiç?
Köprünün altında ve Haliç İskelesi tarafında Vapur bekliyoruz. Uzaktan vapur göründü. İskeleye yanaşıp yolcusunu çıkarttıktan sonra yolcu alacak. Tel kafes kapının önündeyim. Başımı çevirir çevirmez arkamda bir Subay Postası ile burun buruna geliverdim. Vesikamı da derhal sordu.
Vesika ne gezer bende. Şaşırdım kaldım.
Ceketimin düğmelerini çözerek elimi iç cebime sokup bir şeyler aranır gibi yapıyordum ki, Trabzonlu Hurrem Bey imdadıma yetişti:
"O... Safa ne haber?" diye elime sarılırken yanımdaki Subaya da bakarak: "Vay (....) Bey, nasılsın kardeşim, görüştüğümüze şükürler olsun. Arkadaşım ve Hemşehrim Safa'yı tanıyor musunuz? Taktim ederim." demez mi.
İçimden: "Hay Allah razı olsun Hurrem." dedim.
Bizim el boş olarak ceketin cebinden yavaşça sıyrılmış, vesika yerine Subay'la tokalaşmıştı.
Devriye, vesikamın olduğuna kanaat getirmiş olacak ki, sormaya lüzum görmeden uzaklaştı.
Hurrem'e meseleyi anlattığım zaman gülmekten katılıyordu.
İşte, izinli olarak İstanbul'a gidip, resmen izinsiz olduğumdan dolayı düşeceğim kapandan kurtulduğum gün de böylece geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder