1350 (1914) Senesi.
Trabzon Sultanisi (Lise) II. sınıfında leyli olarak tahsilime devam etmekteyim.
Birinci Umumi Savaş ilan edilmişti.
Henüz 16, 17 yaşlarındayım.
Bir öğle vakti, ufukta bir duman sütununun yükselmekte olduğunu mektebin bahçesinden gördük.
Bu duman, Rusya istikametinden gelmekte olduğu için Rus Donanmasının mensubu olması muhtemeldi.
Bir an sonra yaklaşan bir Rus Torpidosu ile bizim bataryalar arasında düello başladı.
Bir aralık Torpido öyle bir noktaya kadar çekildi ki, bizim mermiler artık o noktayı aşamıyor, Torpidonun epeyce ön kısmında müteaddit su sütunları yükseliyordu.
Fakat birdenbire ne oluverdi ?
Torpido ateşini keserek geldiği istikamette adeta kaçar gibi süratle uzaklaşmaya başladı. Giderken de denize
siyah bir cisim bırakmıştı.
Kaçmak gibi görünmekte olan hareketinin sebebini araştırırken İstanbul istikametinden bir çok siyah dumanların yükseldiğini ve bütün sürati ile limana yaklaşmakta olduğunu gördük.
İstanbul istikametinden gelen bu dumanlar bizde büyük bir sevinç husule getirmişti:
Yavuz ve ondan ayrılmayan Midilli Kruvazörünün gelmekte ve Torpidonun da bunları görerek kaçmakta olduğuna kanaat getirmiştik.
Gele gele bunların, Rus Donanmasının büyük gemilerinden olduğu anlaşıldı.
Denizdeki o noktaya gelince ateşe başladılar.
Mermilerini rast gele atıyorlardı.
Eminim ki, o Torpido geldiği zaman dağlara kaçan ve bu torpidonun ters yüzü edişi ile tekrar şehre dönen halk şaşırıvermişti.
Aldatılmışlardı.
Her tarafa mermi yağıyordu.
Bir mermi de mektebimize isabet etti.
Yer yer yangınlar meydana getirildikten sonra def olup gittiler.
Ertesi günü de artık Mektepte okuyacak durumun mümkün olamayacağı kanaatine vardık.
Karadan, yürüyerek Vakfıkebir'e, oradan da bir kayıkla o zaman Giresun'da bulunan Annem ve Teyzemin yanına geldim.
İşte bu hadise Tahsil Hayatıma son vermiş, istikbalimi alt üst etmiştir. Çünkü Askerlik (yakama yapıştı demeyeceğim), benden artık şahsi değil, Vatani Hizmet beklediğini müşfik ellerini omzuma koyarak tatlı bir lisanla anlattı.
Arkadaşlar ne suretle kolayını bulmuşlarsa bilmiyorum, her birisi Yüksek Mühendis, Doktor vs. olarak Harpten sonra karşımda göründüler.
Her ne ise onlar öyle oldular, biz de Vatan Borcumuzu Cephelerde 24 yaşına kadar çarpışarak ödedik.
Bu, kaderin acı mı yoksa sevimli bir cilvesi mi acaba el'an takdir edebilmekten acizim.
Hayatımın en tatlı günleri olması icap eden 16 yaşımdan 24 yaşıma kadar geçen zaman, Askerlik Maceralarımla doludur. Bu Maceralara dikkat edilecek olursa baştan başa sürprizleri muhtevi olduğu için ”Askerlik Hayatım ve Sürprizler” de diyebileceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder