26 Nisan 2011 Salı

8- Yanaşık Nizam Talimleri

Haziran ayındayız.
Talimler şiddetleniyor.
Boğucu sıcakların başlaması ile güneşin altında kavruluyoruz. Renklerimiz tunçlaştı. Elmacık kemiklerimiz görünüyor.
Zayıflıyoruz.
Fakat bacaklarımızda kuvvet ve tahammül kudretimiz o nispette artıyor.
Tabiata mukavemet, nefse hakimiyet fırınında pişirilmek için hamur yapılmaktayız.
Bununla beraber, insan kuvvetinin üstünde ani bir değişme yapılıyor ki, bu hareketin bir cihetten genç bünyeler üzerinde iyi bir tesir yaptığını kabul edersek, diğer cihetten yani, idare ve inzibat tarzının fena tatbikinden bazı gençlerde karakterlerinin kabul etmeyeceği bir şekil alması pek muhtemel.
Bu acemi ikmal Taburunun Altıncı Bölüğünde gördüğüm talimler o kadar şiddetliydi ki, talimde iken teessürümden ağlamak derecesine gelirdim.
Eğer bu hal Talimgah'ı ikmal edinceye kadar aynı şekilde devam edecekse bir an evvel Cephe'ye gitmeyi can-ı gönülden arzu ederdim.
Sabah olurken sıra takip etmek suretiyle her gün bir kaç Namzet, Bölüğün Karavanasını getirmek için uzunca bir bidon şeklinde çinkodan veya bakırdan bir kabın ortasındaki halkaya bir odun geçirip karşılıklı tutarak bir kaç yüz metre uzaklıktaki bir köşkte bulunan mutbah'a gider, arkadaşlarımızın yemeklerini vaktinden evvel yetiştirmek için bu mesafeyi seri adımlarla geçerdik. Karavanalar gelirken Bölük de teçhizat muayenesine çıkmış bulunurdu.
Bir manga bir Subay Vekili veya bir öğretmen Namzedinin emrinde bulunduğu için her Namzedin noksansız olarak talime çıkmasından tabii bir şey olamazdı.
Ufak bir dikkatsizlik şiddetle karşılanırdı.
Her nasılsa gözden kaçmış bir noksanlık Komutan tarafından gösterilecek olursa vay geldi o Namzedin başına: Ağır sözler söylenir, dürtülür, kakılırdı.
Karavana, bazen talim vaktinden bir iki dakika evvel gelmiş bulunursa açlığa faydası olur diye ayakta atıştırılırdı. Tekrar tekrar bağırmalarla ve ihtarlarla yarıda bırakılarak saf nizamına geçilirdi.
Güneş, ruhu okşayan tatlı açık sarı bir renkle hayata küskün gibi duran gözlerden birer süzgeç gibi geçerek kalplerdeki karanlık düşünceleri nurlu ışıkları ile dağıtırken yüzleri güneşe doğru çevrilmiş başların birer demir levha gibi sert vücutlar üzerinde yükseldiği görülür ve bir kitle halinde çelik bir duvar gibi yürüyen bu genç ve gürbüz Türk Yavrularının ağızlarından fışkıran sesler, feveran etmiş volkanların etrafa saçtığı lavlar gibi yayılarak akisler yapardı.
Yürüyen bir ses. Bir cisim haline gelmiş, gözle görülebilen bir ses.
Talimgahın bu güzel mıntıkasına pek yakışan bir marşını söylüyor: DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ.
Her sabah haykırıyor ve her iki tarafı yeşil ağaçlarla süslenmiş caddeden akıp gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder