Aynı sene Askere istenildim ve Trabzon'a sevk edildim.
Depo Taburuna Yazıcı olarak verildim.
Benden başka da Sultanili kimse yoktu.
Karşımdaki Subaylar Yüksek Tahsil görmüş münevver gençlerdi.
İçlerinde bir Mühendis vardı, boş zamanlarımızda ara sıra Matematiğe ait malumat verirdi bana.
Bir gün kendi kendime düşündüm:
O zaman Trabzon‘da çok kıymetli, çok faal ve aynı zamanda bütün Vilayeti titretmiş muktedir bir Vali vardı: Meşhur Cemal Azmi.
Bir istida yazayım, Cemal Azmi’ye giderek bizzat vereyim. Beni bir yere aldırmasını isteyeyim.
Mektep elbisemi giydim.
Hükumet Konağına ilk def'a giriyorum.
Valinin odasına gelerek benden evvel içeride bulunanların çıkmalarını bekledim.
Bana da sıra geldi ve girdim.
Oda oldukça büyük.
Vali, masasının başında, arkası pencereye dönük ve yüzü kapıya müteveccih büyük bir karaltı halinde duruyor, bana bakıyordu.
Fütursuz bir yürüyüş ile yanına kadar gittim, Askerce bir selam vererek istidamı uzattım.
Top sakallı, iki parmak kalınlığında kaşları ve büyük gözleri ile heybetli bir simaya sahip olan bu mert adam istidadan başını kaldırarak beni çok müşfik, bir baba bakışı ile derin derin süzdü:
"Oğlum” dedi, "Benim oğlum da sizin mektepte idi. Aynı sınıfta mıydın?"
”Hayır, O onuncu sınıfta, ben ondan bir sınıf yukarda idim." dedim.
Müteessir bir halde başını hafifçe salladı:
"Yaa... demek Asker oldun? Ben seni Avni Paşa'ya söylerim, münasip bir vazifeye alırlar, olmaz mı? Haydi yavrum vazifene devam et, ben sana bildiririm."
Ben sevinçle çıkacağım sırada kapı açıldı, içeriye giren insanlara şöyle bir baktım; Valiyi; uzaktan, korkunç bir mahluk gören korkak, ürkek ve zavallı birer insan hali vardı bunlarda. Kapıdan girip de her adım atışlarında sol ellerini ceketlerinin ön kısmına getirip, sağ ellerini yerlere kadar indirerek öyle bir selamlayışları vardı ki, benim öyle paldır küldür içeriye girip de ta Valinin karşısına kadar gittiğim bir az evvelki halimden utanır gibi oldum. Acaba bir hata işlemiş sayılmaz mıydım ? Ben de bunlar gibi mi yapacaktım ? Olan olmuştu bir kere, geriye dönmenin imkansızlığı karşısında bu düşünceleri Valinin odasında terk ederek kapıdan kaçar gibi çıktım.
Bulunduğum vazifede günler geçtiği halde ne arayan ne de soran var.
Vali Bey bize bildirecekti hani ya.
"Valinin her işi bitti de beni mi düşünecekti. Kağıdı attı bir tarafa, unuttu gitti." dedim kendi kendime.
Meyus bir halde, mütevekkilane işime devamdan başka çarem kalmamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder